Bazen bir haber başlığı görüyorsunuz ve içinizden şu cümle dökülüyor:
“Yok artık… Bu kadar da olmaz! Bu da neyin nesi? Kim bu? Ne yaşandı?”
İşte tam o anda merak duygusu kabarıyor ama ne hikmetse çoğu kişi haberin kendisine tıklamıyor. Birkaç kelimelik başlık, koskoca bir içeriğin üzerine kapak oluyor.
Oysa biz gazeteciler başlıkların arkasındaki gerçeğe bakarız.
Çünkü haberin büyüğü küçüğü olmaz.
Haber önemlidir; araştırılır, doğrulanır, takip edilir ve halka ulaştırılır.
Gazetecilik dediğimiz şey budur.
Fakat günümüz okuru artık okumuyor.
Haberi açmadan yorum yapıyor, başlıktan hüküm veriyor.
Bir kısmı ise izlemeye bile sabretmiyor.
Şiddet, kavga, hakaret veya magazin unsuru yoksa habere dönüp bakmıyor bile.
Ama gün geliyor, önemsiz denilen bir bilginin tam ortasında kalınca herkes aynı cümleyi kuruyor:
“Keşke okusaydım…”
Bugün sosyal medyanın hızlı tüketilen dünyasında, bilgi ne yazık ki çabuk eskitiliyor.
Bağlam kayboluyor, metinlerdeki emek görünmez oluyor.
Ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma alışkanlığı artık toplumsal refleks haline geldi.
Gazetecilik mi? Yoksa telefonla dolaşan ‘sözde gazetecilik’ mi?
Bir de işin başka bir boyutu var:
Kamuda işçi ya da memur kadrosunda olup, kamu gücünü arkalarına alarak sözde gazetecilik yapanlar…
Devlet kurumlarının adını kullanarak içeriden bilgi toplamayı gazetecilik sananlar…
Memur maaşıyla devlete sırtını dayayıp, eline bir telefon alarak “Ben gazeteciyim” diye gezenler…
Asıl soru şu:
Neden bu kişilere kimse bir şey diyemiyor?
Amirleri, yöneticileri neden bu tabloya ses çıkarmıyor?
Korktukları için mi?
Yoksa kendi reklamlarını yapmak için bu durumu görmezden gelmek işlerine mi geliyor?
Gerçek gazetecilik emek isterken, araştırma isterken, sahada olmak isterken;
bu tür figürlerin elini kolunu sallayarak dolaşması hem gazetecilik mesleğine hem de kamuya zarar veriyor.
Video paylaşarak gazetecilik olmaz
Bir de sadece video atmayı gazetecilik zanneden yeni bir kitle var.
Bir görüntü paylaşıp arkasına yaslanıyor, insanların yorumlarını izliyor.
Araştırma yok, soru yok, metin yok…
Oysa gazetecilik kamera açmakla başlamadı; kamera kapanınca da bitmedi.
Gazetecilik, kelimelere anlam yüklemek; toplumun haber alma hakkını savunmak; sahada ter dökmek; gerçekleri bulmak ve aktarmaktır.
Ben hâlâ gazete okuyorum… Çünkü içerik orada hâlâ canlı
Her sabah farklı gazeteler alıp okumaya devam ediyorum.
Basılı gazetelerde hâlâ sosyal medyanın yapay gürültüsüne kapılmamış kişiler var.
Özgün yazılar, detaylı analizler, düzgün dil ve gerçek habercilik hâlâ orada nefes alıyor.
Ve işin özeti şu:
Başlığa aldanmayın.
Haberi okumadan yorum yapmayın.
İçeriği bilmeden hüküm vermeyin.
Çünkü gazetecilik ölmedi ama okuma alışkanlığı ölürse, geriye sadece başlıkların boş gürültüsü kalır.
