Şimdi size bir zaferin hikayesini anlatacağım.
Belki kimine göre kaybettim, ama ben biliyorum:
Bu hikâyede kaybeden değil, onuruyla direnen bir gazeteci var.
Mesleğe başladığımda daha çocuktum.
Lise yeni bitmişti, Karabük bize küçük geliyordu.
Bir ilkbahar akşamı otobüse atlayıp Alanya’ya gittim.
Turizmde çalışmak istiyordum ama kader beni gazeteciliğe yönlendirdi.
Alanya Gazetesi’nde gazete dağıtıcısı olarak başladım,
ama gönlüm hep manşetlerdeydi.
Gündüz dağıtım, gece haber takibi…
Bazen uykusuz, bazen bank üzerinde birkaç saatlik uyku ile…
Ama öğrendim; kamerayı, kurguyu, haberin ruhunu.
Sonra İstanbul. Rumeli TV, ardından TGRT (şimdiki NOW TV).
Kaset aktardım, kurgu yaptım, dış yapımlarda görev aldım,
“Dikkat” programında ter döktüm.
Yıllar sonra evlilik, askerlik, çocuk derken Karabük’e döndüm.
Çocuğum İstanbul’da değil, huzurlu bir şehirde büyüsün istedim.
BRTV’de şaka programı yaparken rahmetli Mustafa Yanık Abi bir gün dedi ki:
“Kazım, sen haber yapacaksın artık.”
O günden sonra kaderim değişti.
Haber yaptıkça ses getirdik.
Gazeteci Ergün Başkaya dövüldü,
Sait Alıcı saldırıya uğradı,
dosyalar kapandı ama perde arkasında kimlerin olduğu hep konuşuldu.
Karçel yönetiminde Soner Özbey’le ilgili iddialar vardı.
Bazı isimler dillendirildi, bazı gerçekler hiç yazılmadı.
Ama biz susturulmadık.
Doğru bildiğimizi yazdık.
Ve her defasında bedelini ödedik.
Bir bayram günü evime baskın yapıldı.
Nöbetçi savcı talimatı ile…
Evde annem, babam, engelli kardeşim vardı.
Ben bayramlaşmadaydım, koşarak karakola gittim.
Telefonuma el konuldu, 24 saat gözaltında kaldım.
Sonra serbest bırakıldım, beraat ettim.
Ama telefonumu hâlâ alamadım.
Konu, dönemin AK Parti Safranbolu İlçe Başkanı Mehmet Sarı hakkında yaptığım haberdi.
O gün anladım ki, bu şehirde doğruyu yazmanın bedeli çok ağır.
Kardemir iştiraklerinden Karçel’de yaşananları ortaya çıkardık.
İddialarımız doğrulandı,
Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı görevden alındı.
Karçel borç batağındaydı,
özel harcamalarla şirketi dibe sürüklemişlerdi.
Defalarca ifade verdik.
16 Ekim günü, Karabük’teki rüşvet skandalı görüntülerini yayınladık.
Olayı ortaya çıkaran bizdik,
ama ifade veren yine biz olduk.
Safranbolu’da bir müteahhit yıllardır vatandaştan para alıp
evleri teslim etmemişti.
Mağdurların sesini duyurduk,
yine sanık sandalyesine oturan biz olduk.
FETÖ bağlantılı kişiler hakkında yazdık,
yine biz yargılandık.
Bilgi sahibi olarak değil, sanık olarak.
Bir renk katalım dedik,
“Karabük’ün Enleri” anketimizi yeniden yaptık.
Yıllardır yaptığımız bir şeydi bu.
Ama ne oldu?
“CHP milletvekili nasıl bu kadar oy alır?” dediler.
Ne yapalım?
AK Parti hata yapıyorsa,
halk anketlerde bunu söylüyorsa,
biz sahte oylarla mı oynayalım?
Halkın iradesine kalem mi oynatalım?
Gerçekleri yazdık diye
takipten çıktılar, sırt çevirdiler.
Son olarak Belediye Başkanı Özkan Çetinkaya bile takipten çıkmış bizi.
Çok da önemli değil aslında…
Biz destek verirken iyiydik,
ama yanlışı yazınca kötü olduk.
Biz taraf değiliz, olacaksak da halkın tarafıyız dedik.
Ama bedeller bitmedi.
Reklam alamıyoruz çünkü baskı var.
Reklam verenlere arkadan iftiralar atılıyor.
Ama kimse çıkıp da yüzüme bir şey diyemiyor.
Yola çıktıklarımızı yolda bulduklarımıza değişmedik.
Ama ne hikmetse, kimseye yaranamadık.
Koltuk altlarına gelince herkes “biz yaptık, biz kazandık” diyor.
Oysa bu şehirde bazı şeyleri ortaya çıkaran,
her defasında sanık sandalyesine oturan bizdik.
Allah herkesin kalbine göre versin.
Makamlar geçici, onur kalıcı.
Eğer ben her bildiğimi yazsaydım,
bazı insanlar bugün sokakta yürüyemezdi.
Ama “aile meselesi” dedik, karışmadık.
Yine de o dedikoduların içinde adım geçti.
Yine suçlu ben oldum.
Ama olsun…
Susmak bazen en büyük silahtır.
Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar.
Biz kalemimizi satmadık, kirletmedik.
Doğruyu yazdık, bedelini de ödedik.
Ama şunu bilsin herkes:
Biz hâlâ buradayız.
Yine doğruları yazacağız.
Çünkü bu şehirde birileri susuyorsa,
bizim kalemimiz konuşmaya devam edecek.
Karabük – Doğrunun Bedelini En İyi Bilenlerden Biri