Evimi değiştirdim; havadar, önü açık ve parka bakan bir eve taşındım. Akşamları balkonda oturup çayımı içmek, bazen de manzara eşliğinde kahvemi yudumlamak ayrı bir keyif oluyor. Daha komşularımı tanımadım ama evin önü öyle kalabalık ki insan kendini sokağın içinde hissediyor. Arabaların biri gidiyor, biri geliyor.
Bir de gençler var; 18–20 yaşlarında. Arabalarıyla geliyor, parkta toplanıp sohbet ediyorlar. Onları izlemek aslında hoşuma gidiyor, dinlendiriyor. Tabii içimden de “Acaba alkol mü alıyorlar, zararlı bir şey mi kullanıyorlar?” diye düşünmeden edemiyorum.
Derken bir plaka dikkatimi çekti. Araba son model ama plaka arabadan daha çok göze batıyor. Başta hep plakaya baktım, içindekilere pek dikkat etmedim. Sonra birkaç kez daha aynı arabaya denk geldim. Tesadüf bu ya, bir gün benim aracın yanına park etti. Camları hafif koyu ama ön cam filmi olmadığı için içerisi seçiliyordu.
Benim rahmetli sattığım arabada da ön–arka kamera vardı. Allahtan bu yeni sahibi kamerayı kapalı tutuyormuş, yoksa yanlış anlaşılır, “beni mi çekiyorsun?” diye olay çıkardı belki. Neyse… Arabanın içinde bir tartışma vardı. Ben de hemen meraklandım: “Ne kavgası acaba?” Sonra anladım ki sıradan bir mevzuymuş, önemsiz bir tartışma.
Ama gazetecilik işte, insan bakmadan edemiyor. Birkaç kez daha gördüm o arabayı. Önce sahibini komşum sandım, sonra öğrendim ki Safranbolu’da oturuyormuş. Meğer yanındaki arkadaşı buraya yakın oturuyormuş, onu bırakıyormuş. Ben de kendi kendime “ne fesat adammışım” dedim. İnsan herkesi kendisi gibi sanıyor ya, öyle olmuş.
Bir gün sohbet ederken o tartışmayı sordum. “Ufak bir mevzu vardı, sesimiz yükseldi sadece” deyince içim rahatladı. Ben adamı kavgacı sandım, meğer melek gibiymiş. Az kalsın bu saf, temiz ve dürüst kişiyi ben de yanlış yorumlayıp ezikleyecektim. İyi ki yapmamışım.
Kendi kendime “Kazım, kafanda ne senaryolar kuruyorsun!” dedim. Hatta neredeyse, bu kişiyi iş insanı, siyasetçi, her şeyci ya da arkadaşına şiddet uygulayan biri diye yazacaktım. Neyse ki yazmamışım.
Bunu neden anlattım bilmiyorum, belki de yazacak başka bir şey bulamadım. Ama bir ders çıkardım: Bazen kafamızda kurduğumuz senaryolar, gerçeklerden çok daha gürültülü oluyor. Ama belki de ilerleyen günler de arabanın plakasını da vereyim de içim rahatlasın mazallah çoluk çocuğu var herkesin. kurşunlarlar falan beni de en azından haberimiz burada kalmış olsun.